Uçurum - Metin Karabaşoğlu

7.133 Görüntüleme MAKALE 1 Yorum

Öğrencilerine gerçeği mesellerle öğreten bir bilge, bir gün onlara şu meseli anlattı:

Günlerden bir gün bir adam dik bir yamacın kenarında yürüyordu. Bir ara ayağı kaydı ve aşağı yuvarlanmaya başladı. Düşerken kayaların arasından sarkmış bir dal gördü, ona tutundu. Korku dolu gözlerle aşağıya baktı. Aşağısı uçurumdu. O dalda sonsuza dek asılı duramazdı. Yukarı çıkma imkânı ise hiç yok gibiydi.

Adamcağız, çaresiz, yoldan geçen biri duyar ümidiyle, bağırmaya başladı.

“İmdaaat! İmdaaat! Yardım edecek kimse yok mu?”

Belki saatlerce bağırmasına rağmen, kimse onu duymamıştı. Tam vazgeçmek üzereydi ki, bir ses duydu:

“Hey oradaki! Beni duyuyor musun?”

“Evet evet, duyuyorum. Burada, aşağıdayım.”

“Seni görebiliyorum. İyi misin?”

“Evet, ama... Sen kimsin, neredesin?”

“Ben senin Rabbinin sesiyim. Ne istiyorsun?”

“Allahım, lütfen yardım et. Sana söz veriyorum, beni buradan kurtarırsan artık günah işlemeyeceğim. Çok iyi bir insan olacağım ve hayatımın sonuna kadar Sana hizmet edeceğim.”

“Biraz yavaş ol. Önce seni buradan çıkaralım, sonra bunları konuşuruz. Şimdi iyi dinle. Sana yapmanı istediğim şeyi söyleyeceğim.”

“Allahım, ne istersen yaparım. Sadece ne yapmam gerektiğini söyle...”

“Pekâlâ, dalı bırak gitsin.”

“Nasıl?”

“Bırak dalı gitsin, dedim. Güven bana. Bırak gitsin.”

Uzun bir sessizlik oldu ve adam tekrar seslenmeye başladı:

“İmdaaat! İmdaat! Başka kimse yok mu?”

Bilge, meseli bitirdikten sonra, öğrencilerine sordu:

“Kendinizi hiç bu adam gibi hissettiniz mi?”

Ve ekledi:

“Her zaman Allah’ın bizden ne beklediğini bilmek isteriz. Öğrendiğimizde ise üstesinden gelemeyiz. Genelde bu yol göze çok korkutucu, çok ağır gözükür; ve başka yolları tercih ederiz. O bize ‘Aramıza giren şeyleri bırak gitsin, hayatın pahasına bile olsa bana güven!’ dediğinde, bu bize oldukça ürkütücü gelir. Ama O’na güvenip teslim olduğumuzda, özgürlüğü ve gerçek güvenliği buluruz.”

Metin Karabaşoğlu

Moral Dergisi / Kasım 2014

Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş